Herve Georgelin | Pelin Böke | Alex Baltazzi | Axel Corlu | Philip Mansel | Antony Wynn | Fortunato Maresia | Vjeran Kursar | Christine Lindner | Frank Castiglione | Clifford Endres | Zeynep Cebeci Suvari | Sadık Uşaklıgil | İlhan Pınar | Ümit Eser | Bugra Poyraz | Oğuz Aydemir
1- Türkiye’nin birçok bölgesinde Türkmenler halı ve kilim dokumasını bilirler ama Uşak ticari olarak bu dönemlerde ön plana çıkıyor. Bunun nedenleri ne acaba?
Uşak’a 13üncü yüzyıldan itibaren Türkmen gruplar yoğun olarak yerleşmeye başlıyorlar. Bunlara ‘yörük’ de denir. Başlangıçta yaylak-kışlak arasında konar-göçer bir hayat yaşıyorlar ama Selçuklu Devleti’nin de zorlama ve teşvikiyle büyük bir kısmı çevredeki köy ve kasabalara yerleşiyorlar. Uşak şehri de o yüzyılda büyük ölçüde terk edilmiş ‘Themenothrai’ adında çok eski bir Frig şehridir. Uşak’ta dokunmuş oldukları ispatlanmış 15. Yüzyıla halı parçaları müzelerde var. Osmanlı İmparatorluğu 16. Yüzyılda en görkemli çağına ulaştığında Uşak halıcılığı da en önemli ve klasik çağını yaşıyor. Saray ‘Nakkaşhanesindeki’ desinatörler yeni yapılan camiler, saraylar ve konaklar için durmadan tasarımlar yapıyorlar. Bu tasarımların önemli bir bölümü büyük ebatlı halıların tasarımlarıydı. Bu halılar büyük tezgahlar gerektirdiği için konar göçerler tarafından yapılamazlardı. Uşak şehri bu iş için çok uygun bulunmuş ve bugün bütün dünya müzelerinde yer alan ve bir kısmı bazı Rönesans tablolarında dekor olarak göründükleri için o ressamların ismiyle anılan çok değerli ‘Holbein, Bellini, Lotto, Madalyonlu, Yıldızlı ve Kuşlu’ tipi Uşak halıları sadece Osmanlı saray ve mabetlerince değil, Avrupalı soylularca da büyük ilgi görmüştür.
2- Uşak’da halı dokuma tezgahları kurulunca desenler ne derecede eski yöresel temalar sadık kalabilmiş? Export rakamları arttıkça kaliteyi koruyabildilermi?
16ıncı yüzyıla ait halılar, en başta büyük ebatlarda halılardı, bu yüzden geleneksel küçük halılardan farklı desenlerde olmaları doğaldı ve Osmanlı Sarayı’nın konar göçerlere göre daha sofistike zevklerini yansıtıyorlardı. Konar-göçerlerin kendi ihtiyaçları için dokudukları küçük ebatta geleneksel halılardan bazı izler taşımakla beraber epeyce farklıydılar. Sözünü ettiğim Nakkaşhane, Yavuz Sultan Selim’in Safavîler üzerine 1520’lerde yaptığı başarılı seferlerden sonra Kahire ve Tebriz’den getirilen Azerî nakkaşlarla (bunlara designer diyebiliriz) doluydu. Bunların üslupları biraz farklıydı tabi. Ama bu tasarımlar Uşak’taki dokumacılarca kendilerine özgü bir tarzda uygulandıkları için ortaya yine de özgün, ilk bakışta ‘original Uşak’ diye tanıyabileceğimiz sanat eserleri çıkmıştır 18. Yüzyıl sonlarına kadar kalitede bir değişme yok ama 1850’lerden sonra Avrupa orta sınıfı da bu halıları almaya başlayınca ortaya çıkan büyük ve sürekli büyüyen talep, ipliğin kalınlaştırılıp düğüm sayısının azaltılmasına sebep olmuştur. Avrupalılar 1860’lardan itibaren anilin ve daha sonar alizarin tipi sentetik boyaları Uşak halıcılığına sokmuşlardır. Ondan fazla Avrupalı’nın Uşak’ta kendi boyahanelerini açtıklarını ve kendi boyadıkları ipliklerle halı dokuttuklarını görüyoruz. Elbette ki sentetik boyalar bitkisel boyaların o tarifi zor güzelliğini kaybediyorlardı ama öte yandan daha istikrarlı olarak boyamak mümkün oluyordu ve bu boyalar sayesinde Uşak halılarında kullanılan renk sayısı da sonsuz miktarda artmış oldu. Avrupa’da sipariş alan insanlar için, söz verdikleri renkte halının teslim edilmesi bakımından sentetik boyanın istikrarlı (consistent) olması çok önemliydi. Bitkisel boyalarla bu kadar istikrar sağlamak mümkün değildi. Ayrıca bitkisel boyalarla elde edilebilecek renk sayısı sınırlıydı.
3- Uşak’da dokuma tezgahlarini kuran en eski Levanten firma ‘Cardinal & Harford’ İzmir kökenli bir Levanten ailesinin bir Londra firma’nin halıcılığı bırakıp, onlara satma teklifi ile bu ise giriyorlar. Yani halıcılık uzmanlığı olmayan bu aile sizce nasıl kısa zamanda bu kadar sükse yapabildi?
Avrupalılar daha önce Uşak’ta hazırda ne varsa, pazarda hangi halılar varsa yerli aracılara bunları toplatıp Avrupa’da satıyorlardı. Cardinal & Harford, benim rastladığım, Uşak’a doğrudan doğruya sipariş verip kendi temin ettiği desenleri ve özel renklerini gönderip halı dokutan ilk Avrupalı firma. Bu firma 1792 yılında İzmirli bir Levanten Şirkete satılıp Uşak, Kula, Demirci ve Gördes’te ilk defa kendi halılarını dokutmaya başlıyorlar. Desenlerindeki motifleri çeşitli Türk ve Doğu halılarından almışlar ama bunları Uşak’taki kaliteye uygulanabilir hale getirmişler, çok sayıda yeni renk eklemişler ve Avrupa’da zenginleşmekte olan orta sınıfın zevklerine daha uyumlu hale getirmişler. Uşak’ın 16-18. Yüzyıl Klasik dönem halıları ince uzun halılardır ve bir ebat standardı yoktur. Bu firma 8’x10’; 9’x 12’; 10’x14’ gibi Avrupa standartları getirmiş. Eski Uşak halılarında pek olmayan bejler, açık yeşiller, çeşitli kahverengi tonları, lila rengini bile eklemişler. İngilizlere has ticari usulleri yerlilere kabul ettirmeyi başarmışlar. Örneğin her rengin, her siparişin bir envanter numarasının olması ve buna göre takip edilmesi, ebatlara titizlikle uyulması gibi.
4- Bu Cardinal & Harford sirketi olayı ne kadar tekelinde tutabiliyor ve diğer Levanten sirketler ne zaman Uşak’da da kendi tesislerini kuruyorlar?
Çok uzun zaman tekellerinde tutamıyorlar; bir çok Levanten rakip beliriyor ama Cardinal & Harford Firması olarak var olmayı 30 yıl kadar sürdürüyorlar.
5- Cardinal & Harford sirketi ne zaman bu ticaretten çekiliyor ve aile o vesile ile Turkiye’yi terk ediyormu?
C&H’nin ne zaman işi bıraktığını ve aileye ne olduğunu maalesef bilmiyorum.
6- 1908de OCM olayı ile birleşen ve tekelleşen Anadolu halı dokuma ve exportu herhalde daha randımanlı bir şekilde bu olayı gerçekleştiriyor. Bu tekel olayı yerel ufak üreticelere meydan bırakabiliyormu?
Hayır. OCM’in kuruluş amacı zaten piyasadaki, Türk veya Avrupalı bütün rakipleri silmekti. Bunda da çok büyük ölçüde başarılı oldular. Halı imalatının her safhasına el attılar. Yünü Anadolu’dan kendileri topluyor, kendi fabrikalarında iplik olarak çektiriyor, kendi boyahanelerinde ipliği boyatıyorlardı. Bu ipliği borçlandırarak dokuyuculara dağıtıyor, dokunmuş halıları belli bir fiyattan satın alarak alacaklarından düşüyorlardı. Böylece imalatın her safhasında ayrı bir kâr elde ediyorlardı. Sonuçta gerçek maliyetleri diğer üreticilerden % 30-40 daha ucuz oluyordu. Avrupa’da veya Amerika’daki satışlarda yeni bir rakip çıktığında hemen fiyat kırıp o rakibi kolayca diskalifiye edebiliyorlardı. 1918’e doğru Anadolu ve İran’daki halı ticaretinin % 80’ini eline geçirmişlerdi.
7- Uşak’da Levanten aileler yaşadımı, ve kendileri için konak, okul vs kurdularmı?
Uşak’ta yerli Hristiyan bir azınlık var ama Levanten aileler çok kısa süreler için yerleşmişler. Bunların bir kısmı Osmanlı Bankası yöneticileri, bir kısmı da 19uncu yüzyılın ikinci yarısında Uşak’ta kurulan Levanten firmalara ait boyahaneleri işleten boya teknisyenleri idi. Uşaklılar sentetik boyaları kullanmayı bu teknisyenlerden öğrenmiştir. Bu ailelerin sayısı dönem dönem değişmekle birlikte 8-10 aileyi ve 30 kişiyi geçmediklerini tahmin ediyorum. Uşak’ta bir Fransız Okulu vardı ama bu, Levantenlerden daha çok yerli Hristiyanlara yönelik bir Katolik misyoner okuluydu. İzmir’den gelen tren yolunun işletmesi için eleman yetiştirme iddiasındaydılar.
8- Bu halı ticareti ile artan refah ile beraber Uşak iline bir iç göc hareketi oldu mu? Uşak yerlileri dışarıya, Avrupa’ya açılabildilermi?
Halıcılığın Uşak’a bir refah getirdiği bellidir. Demiryolunun gelmesiyle birlikte Uşak’ta iplik fabrikaları kuruluyor. Diğer sanayiler de gelişmeye başlıyor. Bu köylerden Uşak’a doğru bir iç göç hareketine neden olmuştur. Uşak yerlileri dışarıya açılmaya birçok defa teşebbüs ettiler ama OCM’in şiddetli rekabetini aşamadılar. Bu yüzden de başarılı olamadılar.
9- 1922 ile Yunan orduların çekilimi ile yanan Uşak’da halı ticareti bu felaketten hiç bir zaman tam kurtulamıyor neticede İzmir’de yangın ve Levantenlerin büyük bölümünün kaçışı export ağını bozuyor. Yeni kurulan Türk hükümeti bu ticareti tekrar canlandırmak için yeteri kadar çaba sarf ettimi?
Levantenlerin İzmir’den kaçışı bütün Batı Anadolu halı ticaretini neredeyse bitme noktasına getirmiştir. Çünkü dağıtım ağı yok olmuş. Bütün Türkiye yanıp yıkılmıştı ve kimsede yeterli sermaye birikimi yoktu. Yeni kurulan Türk hükümeti kendince bazı tedbirler almış ama bunların pek fazla yararı olmamıştır. Gerçi OCM 1950’lilere kadar İzmir’de bir şube bulundurmuş ama asla eskisi gibi geniş çaplı bir ticarete girişmemiştir. OCM başta olmak üzere Avrupalı halı satıcıları Türkiye’den soğumuşlar, daha az riskli ve çok daha ucuz buldukları İran ve Hindistan’a yönelmişlerdir. 1990 yılında Londra’da OCM’i ziyaret ettiğimde hâlâ çok büyük olan mağazalarında malların % 95’i Hint, Tibet ve Çin imalatıydı. Geri kalan % 5 ise İran ve Türk mallarıydı.
10- Uşak ve halı üretim tarihi bakımından halen araştırma gereken konular varmı sizce?
19ncu yüzyıl boyunca Uşak halısı Osmanlı İmparatorluğu’nun, pamuk, tütün, incir, kuruüzüm gibi tarımsal ürünler dışında en büyük ihracat ürünüydü. Bu bakımdan 19uncu yüzyıl ve 20nci yüzyıl başı için Osmanlı ekonomi tarihi açısından çok büyük önem taşıyor. Çeşitli yönlerden derinlemesine araştırılması gerekir.
Mülakat soruları Craig Encer.