The Interviewees

Giorgia Renata Taoussi Mülakatı, Ağustos 2021 - English

1- İstanbul’da Fransız okullarında okumak yerine İtalyan okulunda okumaya kararlıydınız ve daha sonra Venedik Ca’ Foscari Üniversitesi’nin Modern ve Çağdaş İtalyan Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldunuz. Belli ki bu dili seviyorsunuz ama bu sevgi sizin için aynı zamanda Osmanlı döneminde İtalya’dan gelen atalarınızla bağlantı kurmanın bir yolu muydu? İtalyanlar, sizi yani Türkiye’den gelen ve anadili İtalyanca olan biriyle karşılaşınca şaşırdılar mı?

Benim için italyancanın yeri çok başka. İtalyan asıllı olmamız tabiiki de büyük bir etken bu konuda. Levantenler ve çoğu İtalyan asıllı levantenler fransız okullarında okumuş oldukları için levantenler arasında egemen kültür herzaman Fransız kültürüydü. Ben belki de kendimce senelerdir süre gelen bu geleneği bozmak istemiş olabilirim. İtalyan okullarında eğitim gördüm. Galileo Galilei İtalyan lisesini bitirdikten sonra da Venedik’e İtalyan Dili ve Edebiyatı okumaya gittim. Aksanım Veneto bölgesinin aksanına hiç benzemediği için ve esmer olduğum için de genellikle beni Güney İtalya ve çoğunlukla Sicilia’lı sanıyorlardı. Onlara İstanbul’dan geldiğimi ve İtalyan asıllı bir levanten olduğumu söylediğim zaman soru yağmuruna tutuluyordum. Levanten kelimesini bilen çok az İtalyan’la karşılaştım İtalya’da yaşadığım sürece.

2- Gelen ilk Levanten atalarınız, göçme sebepleri ve meslekleri hakkında ne kadar bilginiz var?

Maalesef bu konu hakkında çok detaylı bir bilgiye sahip değilim. Tek bildiğim babamın ailesinin 19. Yy da Venedik’ten İstanbul’a ticaret amacıyla gelmiş olmaları. Venedik’ten ayrıldıktan sonra bir süre Sakız Adası (Chios) ve Beyrut’ta da yaşadıklarını biliyoruz. Hatta soyadımız olan Taoussi Lübnan arapçasında “tavuskuşundan” demek.

3- Yüksek lisans teziniz, Edmondo de Amicis (Konstantinopolis kitabı), Giovanni Scognamillo (Bir Levantenin Beyoğlu Anıları) gibi çağdaş edebiyatta Levantenlerin tasviri üzerineydi. Bu konuyu seçmenize ne sebep oldu?

Aslında master tezimi çağdaş edebiyatta yabancı kavramı üstüne yazmak istiyordum. Ama bu işlenmesi çok zor, çok geniş bir konuydu ve bir türlü fikirlerimi toplarlayıp bir konu başlığı bulamıyordum. Böylece tezimde bana yardımcı olan profesörlerden biri tezini neden kendi kültürün hakkında yazmıyorsun diye sordu. Bunu yapmam mümkün değildi çünkü ben tarihçi değildim. Bir arkadaşım tam da o dönemde bana De Amicis’in Costantinopoli adlı kitabını hediye etmişti. Kitabı okurken De Amicis’in levantenler hakkında konuştuğunu farketmemle tez konumu kararlaştırmam bir oldu. Edebiyat ve Levantenler adı altında bir tez yazmaya karar verdim. Yazar Levantenler var mı diye araştırırken de Scognamillo ile tanıştım.

4- İtalyan Edmondo de Amicis askeri kariyerinin yanı sıra aynı zamanda önemli bir şair ve yazardı. İtalyan edebiyatının devi Alessandro Manzoni, sizce De Amicis’in sonraki kariyer seçimini ve belki de yazım tarzını şekillendirmesinde ne kadar önemli bir unsurdu?

Alessandro Manzoni İtalyan Edebiyatı hatta Dünya Edebiyatı için çok önemli bir yazar. Yazarlık kariyerinin başında olan De Amicis’in yayınladığı bir şiir Manzoni tarafından övülür ve beğenilir. Bu da tabii De Amicis’in kariyeri için önemli bir dönüm noktası olur. Bu kadar önemli bir yazar tarafından yazdıklarının beğenilmesi, askeri kariyeri bırakıp kendini tamamen edebiyata adaması için çok önemli bir etken olmuştur.

5- 1874 yılında İstanbul’a gazete muhabiri olarak gönderilen Edmondo De Amicis, 3 yıl sonra ‘Konstantinopolis’ kitabını yayınlar ve bu kitap 1931 yılına kadar birçok kez yeniden basılır. Yabancı ziyaretçilerin ziyaret etmesi gereken yerleri işaret eden bu kitap, dönemin turist rehberi olarak görülebilir mi? Yoksa o toplumun davranışları ve gelenekleri hakkındaki gözlemler yaptığı için bu kitabı sadece basit bir turist rehberi olarak ele almamak mı gerekir? Kitabındaki betimlemeler, yaşadığınız ve ait olduğunuz İstanbul şehriyle uyumlu mu?

Costantinopoli bir sehayatname, bir gezi kitabı. Kesinlikle basit bir tourist guide değil, çok daha fazlası. Çünkü okuyucuya nereyi görüp nereye gitmesi gerektiğini söylemiyor. Bu seyahatnamede De Amicis gezdiği gördüğü yerleri sadece bir turist olarak değil ama zaman zaman bir tarihçi aynı zamanda da gördüğü bu yeni kültürü anlamaya çalışan bir sosyolog olarak yazıyor. 1800 lerde yazılmış olmasına rağmen şehrin ve bu şehirde yaşayan insanların tasvirlerinin çoğunun günümüzde geçerli olduğunu görmek gerçekten çok şaşırtıcı ve bir o kadar güzel. De Amicis’in aradan yüzyıllar geçmesine rağmen İstanbul’a ilk defa ayak basmış ya da yıllardır İstanbul’da yaşayan insanların duygularına hala tercüman olabilen tasvirler yapmış olması belki de Costantinopoli kitabını ölümsüz kılan en büyük faktörlerden biri. Bence De Amicis cebinde taşıdığı önyargılara rağmen İstanbul’un, bu eşsiz şehrin ruhunu anlamayı çok iyi başarmıştı.

6- Kitabın küçük bir bölümünde De Amicis, “yerel İtalyanlardan” yani İtalyan asıllı Levantenlerden genel olarak aşağılayıcı bir üslupla bahseder. İtalyancayi iyi konuşamadıklarından, edebiyata karşı ilgileri olmadığından ve bu koloniye ait genç kızların yabancılarla evlenip italyanlıklarını kaybedeceklerinden söz eder. De Amicis’in gerçekten Levanten topluluğunu tanımak için hiçbir çaba göstermediğini ve kendi “İtalyanlığının” milliyetçi bakış açısının bir ürünü olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yapmış olduğunuz araştırmalarda dönemin diğer seyahatnamelerinde de Osmanlı İstanbul’unda yaşayan Levanten toplumu hakkında yapılmış yanlış ve olumsuz gözlemler ve betimlemelerle karşılaştınız mı?

Bu kitapta İtalyanlara daha doğrusu İtalyan asıllı Levantenlere ait bir iki sayfalık bir bölüm var. Bu bölümde De Amicis kendi soydaşları için çok da güzel şeyler söylemiyor. İyi İtalyanca konuşamadıklarından, zorla vatanlarını bırakıp İstanbul’a geldiklerinden, edebiyattan anlamadıklarından bahsediyor. Kısacası bu bölümde biraz aşağılayıcı bir üslup hakim. Bunun nedeni de aslında oradaki İtalyanlara İtalya’da yaşayan İtalyanlar gibi bakması. Oysa onlar hayatlarini başka bir ülkede, düyanın belki de en güzel şehirlerinden biri olan İstanbul’da başka kültürlerle birlikte yaşayarak geçiriyorlardı. Levanten olmak bir vatandaşlık değil bir kültür işiydi. İtalyan asıllı bu levantenlerin yaşadığı kültür bambaşkaydı. De Amicis’in askeri kariyeri ve yine o dönemdeki milliyetçilik akımlarından etkilenmiş olması da levanten toplumunu doğru bir şekilde anlayıp yazmasına engel olmuştur. Gerçi kitabın başka bölümlerinde soydaşları olan bu İtalyanların neden vatanlarını bırakıp İstanbul’a geldiklerini çok iyi anladığını da yazmıştır. De Amicis İstanbul hayatını çok sevmiş ve geri döneceği günler yaklaştıkça hüzünlenmiştir. Genel olarak o dönemin seyahatnamelerin birçoğunda seyyahlar levantenler hakkında çok da güzel şeyler yazmamışlardır. Bunun bir çok nedeni var. Bunlardan bazıları yazarların sahip olduğu oryantalist bakış açısı, dönemin milliyetçilik akımından etkilenmiş olmaları ve levantenlerin güzel bir şehirde ferah içinde yaşıyor olduklarını görünce bir kıskançlık duygusuna kapılmalarıdır.

7- Yazar, oyuncu ve Türk sinema tarihçisi merhum İtalyan asıllı Levanten Giovanni Scognamillo ile röportaj yaptınız. İlk olarak 1990'da basılan Bir Levantenin Beyoğlu Anıları’nı yazma nedeni, sizin de ona sorduğunuz üzere, giderek ticarileşen ve alışveriş yapanların akınına uğrayan Beyoğlu’nu değil de onun yaşamış olduğu gerçek Beyoğlu’nu yazma ve anlatma arzusuydu. Yaşamış olduğu anıları ve olayları en küçük detayına kadar anlatmış olması ve dolayısıyla başkalarının da özel hayatını açıkça ortaya sermiş eski tanıdık ve arkadaşlarından tepki almasına da neden olmuştur. Scognamillo muhtemelen bu tepkilere maruz kalacağını bilerek kitabına devam etti. Daha önce Levantenler tarafından anı kitabı ya da otobiyografik herhangi bir kitap yayınlanmamasının nedeninin toplumu rahatsız etmemek ve dışarıya çok fazla açıklama yapmamak olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konu hakkında cemaat içinde bir baskı var mıydı?

Scognamillo anılarını Türkçe yazmış olan ilk Levanten. Değişik bir kişilikti. Gördüğüm, tanıdığım levantenlerden çok farklıydı. Dinle çok ilgisi yoktu ve onunla yaptığım konuşmalarda artık levantenlikten geriye pek de birşey kalmadığını söylerdi. O Beyoğlu’nun ve levantenliğin altın çağını yaşamıştı. Artık Beyoğlu eski Beyoğlu değildi. Levantenlik de bir çevre meselesi de olduğundan Beyoğlu’nun değişmesiyle Scognamillo için levantenlik de bitmişti. Tam da bu saydığım faktörler onu bu kitabı yazmaya itmişti. Beyoğlu’nun artık bambaşka bir hal almış olması ve dolayısıyla levantenliğinde başka bir boyuta geçmiş olması Scognamillo’yu bu kitabı yazmaya itmişti. O, gerçek Beyoğlu’nu okurlarla buluşturmak istemiş ve bunu tabii ki de Levantenleri anlatarak yapmıştır. Gerçek Beyoğlu’nu, onun kültürünü ve levantenleri anlatırken de sadece kendi özel hayatını değil ama başka birçok levantenin özel hayatını da gözler önüne sermiştir. Bu tabii birçok levanten tarafından çok da iyi karşılanmamıştı. O zamana kadar kapalı bir kutu olan levanten topluluğu Scognamillo’nun kitabıyla adeta açılmıştı.

8- Scognamillo, kitabında dükkânları, restoranları ve pasajlarıyla gençliğindeki Beyoğlu’nun ayrıntılı bir resmini çiziyor. Ailenizin Beyoğlu’lu muydu? Scognamillo’nun eşsiz Beyoğlu tasviri ve okuruyla paylaştığı birçok dükkan ve işletmenin artık tarihten ibaret olması sizin için ne ifade ediyor?

Rum olan annem Beyoğlu’nda büyümüştü. Levanten olan babamın tarafı ise Beyoğlulu değildi.Ama eminim onların da birçok Levanten gibi Beyoğlu’nda anıları vardı. Benim hayatımdaysa Beyoğlu çok önemli bir yere sahip. Çünkü Lise hayatım orada geçti. Dolayısıyla “Bir Levantenin Beyoğlu Anıları” hem Levanten olduğum için hem de Beyoğlu aşığı biri olduğum için çok önemli bir yere sahip. Maalesef Scognamillo’nun yaşadığı Beyoğlu’ndan arda kalan kalıntıları gördüm ve yaşadım. Şimdiyse benim Beyoğlu’mdan bile geriye neredeyse hiçbirşey kalmadı. Bu da çok üzücü.

9- Ayrıca Scognamillo, kitabında Levanten olmanın tanımını, Levanten kültürünü ve bu kültürün yaşanılan çevreye olan etkisini anlatıyor. Bunun sizin kendi Levanten tanımınıza da uygun olduğunu düşünüyor musunuz?

Scognamillo kitabında levantenliğin tanımını çok iyi ve gerçekçi bir şekilde yapmıştır. Levantenlik bir vatandaşlık değil bir çevre ve kültür meselesiydi. Levanten olmak için yabancı asıllı olmak, katolik veya anglikan ya da Protestan olmak ve belirli bir çevrede yaşamak lazımdı. Scognamillo’nun kitabının çok önemli bir yere sahip olmasının nedenlerinden biri de levantenliğin gerçekten ne demek olduğunu açıkça anlatıyor olmasıdır.

10- 10 yıl önce evlendiniz ve Yunanistan’ın Patras şehrine yerleştiniz. Annenizin İstanbul Rum cemaatine ait olmasına rağmen Yunanistan’a taşındığınızda bir ‘kültür şoku’ yaşadınız mı?

Azınlık olmak kültürel şokları olabilecek en hafif şekilde geçirmek demektir bence. En azından benim için öyle. Levanten bir baba ve Rum bir annenin kızı olarak büyüdüğümden dolayı farklı kültürlere çok açık bir ortamda büyüdüm. Büyüdükçe anladımki Türkiye’de Türk, İtalya’da İtalyan, Yunanistan’da Yunan olarak kabul görmem mümkün değildi. Bir yere, bir millete ait olmak ne demekti? Neden bu kadar önemliydi bir yere ait olmak? Büyürken hep bu sorulara cevap aradım. Ve sonunda o cevabı buldum. Ben kendi kültürüme aidim ve bunun için de kimsenin onayına ihtiyacım yok. Kendimi büyüdüğüm kültüre o çevreye ve İstanbul’a ait hissediyorum. Babası Levanten ve annesi Rum bir İstanbulluyum. 10 sene önce Yunanistan Patras’a geldiğimde aslında adapte olmakta çok da zorlanmadım. Bu ülkenin dilini ve kültürünü bildiğimden dolayı büyük şoklar yaşamadım. Tabiiki de bazıları bana Türk bazıları ise İtalyan diyor. Bu da azınlık olmanın, Levanten olmanın doğurduğu bir sonuç. Nereye gidersen git hep yabancısın. Ama ben buna alıştım. Dediğim gibi neye ve nereye ait olduğumu çok iyi biliyorum. Dolayısıyla ben değil ama beni sadece bir kalıba sığdırmak isteyenler daha çok zorlanıyor.

11- Uzak geçmişte Patras, şehirde bulunan Katolik ve Anglikan kiliselerinden de anlaşılacağı gibi İtalyan Katolik ve İngiliz Anglikan cemaatlerinin olduğu bir şehirdi. Elbette vaktiniz olursa bu toplulukların tarihini ve kültürünü araştırmak ister miydiniz?

Patras’ta hem katolik hem de anglikan kiliseleri var. Patra’da hala az sayılmayacak katolik bir komünite mevcut. Dolayısıyla Aziz Andrea Katolik Kilisesi halka açık. Anglikan kilisesi ise uzun zamandır kapalı. Sadece bazen sergi alanı olarak açılıyor. Tabiiki de bu iki komünitenin tarihini araştırmayı çok isterim. Vakit bulur bulmaz yapmak istediğim şeylerin listesinde.

12- Kendinizi tanımlamayı ve kökenlerinizi İtalyanlara veya Yunanlılara açıklamayı bazen zor buluyor musunuz? Yunanlıların Osmanlılar ve Venedikliler’in uzun dönemli işgallerinden kalan kalıntı ve camiilerini ve kendi tarihini ele almakta bugün zorluk çektiklerine şahit oluyor musunuz?

Daha önceden de dediğim gibi artık kendimi tanımlama konusunda hiç zorluk çekmiyorum. Daha çok diğerleri bence beni anlamakta zorluk çekiyorlar. Yunanlılar genel olarak biraz kapalı bir toplum. Hem senin hem de karşındakinin tarih konusunda çok iyi olması lazım belirli konuları konuşabilmek ve tartışabilmek için.

13- Üç kızınız var. Onlara hangi dilleri öğretmeyi düşünüyorsunuz? Kendi çocukluğunuzda çok dilli yetenek ideali ile zaman ve dilin akıcılık seviyeleri açısından uzlaşmalar arasında paralellikler görebiliyor musunuz? Sunduğunuz yemekler, dinlediğiniz müzikler gibi İstanbul geçmişinizin diğer unsurları da ev kültürünüze sızıyor mu?

Kızlarımla İtalyanca konuşuyorum. Türkçe konuşmamamın nedeni belki de neredeyse hiç Türkçe konuşulmayan bir evde büyümüş olmam. İlk öğrendiğin dil Rumca idi. Her Levanten gibi babam da Rumca biliyordu. Dolayısıyla evimizde Rumca konuşulurdu. Daha sonra okulda İtalyanca öğrendim. Türkçe ise sokak dilimizdi. Yazları Heybeliada’da sokakta Türkçeyi öğrendik ablam ve ben. Belki de bundan dolayı çocuklarımla İtalyanca konuşmayı tercih ettim. Türkçeyi nasıl olsa İstanbul’a ve Heybeli’ye gide gele öğrenirler diye. Ama covid şimdilik buna engel oldu.

Evimizde genellikle karışık bir kültür hakim. Yemek yapmak benim içim büyük bir zevk. Levantenler ve Rumlar için mutfak kutsal bir yerdi. Ben de bu kültürle büyüdüğüm için bu algıyı sürdürüyorum. Türk, Rum, Levanten, İtalyan mutfakları en sevdiklerimiz arasında. Dinlediğimiz müzik ise yine çok kültürlü. Eşim piyanonun yanı sıra Ud, tambur ve saz çalıyor. Kendisi Bizans ve Osmanlı müziği ile ilgileniyor. Dolayısıyla evimizde hem müzikte, hem mutfakta hem de genel olarak günlük hayatımızda Doğu ile Batı’nın sentezini yapıyoruz.

Mülakat soruları Craig Encer