BARRY AİLESİNİN HİKÂYESİ – KORUMA ALTINA ALINMIŞ AİLE ARŞİVLERİNDEN CENGİZ KAHRAMAN TARAFINDAN YAPILAN BİR DERLEME Benim Barry arşivleri ile ilk kez karşılaşmam yaklaşık 1984 senesinde Beyoğlu’nda bir antika dükkânını gezerken oldu. Daha yeni ‘İstanbul Ansiklopedisi’ kuruluşuna çalışmaya başlamıştım ve hevesli bir amatör fotoğrafçı idim ve şehirdeki çeşitli eskici ve efemera satıcıları dolaşmayı işimin bir parçası olarak görüyordum. Girdiğim bir koleksiyoncu dükkânında eski kitap ve kartpostallar arasında zamanında çok güzel bir bayana ait olduğunu gösteren bir foto albümü gösterildim. Albüm ile gelen yazılı bilgiler doğrultusunda bu koleksiyonun, 1954 senesinde Nermin Faruki ile beraber eserlerini sergileyen Iraida Barry’a ait olduğunu öğrendim. Önceleri benim çalıştığım kuruluşun bunları eski İstanbul arşivleri olarak satın almalarını ikna etmeye çalıştım ama organizasyon olarak bunları satın alacak pozisyonda olmadıklarını söylediler. O vesile ile bunları borçlansam bile satın almaya karar verdim, neticede bunlardan ayrılmak istemedim. Birkaç gün sonra aynı dükkâna aynı arşivden ek fotoğraf albümü, günlük ve mektuplar geldi ve tekrar borçlanarak bunları da almaktan başka çare yoktu. Gül Dirican adında bir arkadaş ile bunları tüm ipuçları ile beraber inceleyip bu ailenin mazide kalan hikâyesini toparlamaya çalıştık. Bu arşivin zenginliği hem bir nimet hem de sorumluluğu olan bir külfet idi. Geçmiş hayatların inceliklerini yabancı lisanda yazılmış notlarla irdelemeye çalışırken, bazen bu bulmacayı çözecek kabiliyette olmama korkusu uykumu kaçırıyordu. Ama yavaş yavaş bu dünyayı çözmeyi başarabildim ve bu aile tablosunun baş aktörü olan Albert Barry’i öğrendim ve onun gözü ile gördüğü dünyayı tekrar gördüm, belli ki âşık olduğu İstanbul, deniz ve Iriada ve belki bu üçlü aşkı karelerde yakalamak için olan itinalı fotoğrafçıyı. Bu vesile ile Barry aile arşivlerinin muhafızı oldum ve bu koleksiyon değişik medyalarda olan 1000 kadar fotoğraf ve birtakım günlük ve mektupları içeriyor. Bunlar ve aileye ait notlar ailenin 50 yılı aşkın tarihini ve ilişkilerini yeniden kurgulamamı sağladı. Bu fotoğrafların bir bölümü 2012’de Büyükada’da sergilenecek, zira Büyükada bu fotoğrafların bir kısmında mekân olarak yer almakla beraber açık şekilde bu aile için bir dinlence yeri ve belki de bir yazlık eve sahip oldukları yerdi. Aileye ait arşivlerde Albert Barry babası ‘Kaptan’ Barry ile birlikte bu geniş ailenin iki büyüğü olarak görünmektedir. Bu biraz da ailenin soyundan gelenlerle bir bağlantım olmadığı için fotoğraflarda görülen yüzlerin çok azını tespit edebilmemden kaynaklanıyor. Torunlar eğer hayatta iseler dahi belki de bugün çok uzaklarda yaşamaktalar. Bu fotoğraflar yaklaşık olarak 1900-1950 yılları arasını kapsayan ve bir ucu Rusya’da, bir ucu Türkiye’de olan bir ailenin tarihinden çok daha fazlası aslında. Kaybolmuş meslekleri (laternacıları, seyyar yiyecek büfelerini ve kasapları, sokak berberlerini vb.), yitirilmiş zamanları (bir devrin mesire yerleri olan Göksu’ya, Kâğıthane’ye, Prens Adaları’na, plajlara ve özel deniz banyolarına günübirlik kaçışları vb.) tasvir eden birer geçmiş zaman vasiyeti bunlar. Aynı zamanda bu vasiyetin göç sorunsalı, aidiyet ve milliyetçilik gibi sayısı artan bilinmezlerin sonucu olarak nasıl giderek çarpıklaşan bir şehirleşme içinde harcanıp gittiğinin, çok-kültürlü bir ailenin prizmasından yansıyarak belgelenmesi. Aile hikâyesinin Rusya kolu bu resme, Bolşevik Devrimini takip eden kargaşa döneminde çıkan iş savaş sırasında Beyaz Ruslara sempati duyan bir ailenin ülkesinden zorunlu göçe tabi tutulması sonucu girmiştir. Iraida Vyasçeslavovna, Çarlık Rusya’sı Donanmasında amiral ve Sivastopol bölgesi belediye başkanı olan Kont Muravyov’un kızı olarak 1899’da Sivastopol’da dünyaya gelmiştir. Kont Muravyov yarı Rus, yarı İngiliz olan Elizabeth Vasiliyana Muravyova ile evliydi. Kontes Muravyova’nın İngiliz kökleri Lord Nelson ve Hearts ailesine kadar gidiyordu. Annesi gibi Iraida da evlenmeden önce Kontes Murayova olarak biliniyordu. Devrimden sonra Kont Muravyov ABD’ye göçünce ana-kız İstanbul’a gelirler (baba Amerika’ya yerleştikten sonra Wenceslas N. Kedrin ismini kullanmış ve orada Rus balerinlerden Kedrina ile evlenmiştir). 1910-17 dönemine ait aile fotoğrafları Rusya’da sürdürdükleri hayata dair ipuçları verir. Anne babanın neden ayrılmış olduğu kısmı ise açık değildir. 1915 ve 1917 yılları arasında Iraida St. Petersburg (daha sonra Leningrad olacak olan) Akademisi’nde heykel öğrenimi görür. 1917’deki Ekim-Kasım Devrimiyle beraber Odessa’ya taşınırlar ve Iraida oradaki fakültenin heykel bölümüne kayıt olur. Buradaki kısa süreli yerleşimleri esnasında iç savaş patlak verir ana-kızı burayı da terk ederek İstanbul’a sığınmaya zorlar. Kısa bir süre sonra Iraida, Albert Barry ile tanışıp evlenir ve çiftin bu evlilikten Elizabeth adlı bir kızları olur. Albert Barry neredeyse iki yüzyıldır İstanbullu olan ve kökleri İngiltere ve İtalya’ya kadar uzanan bir aileden gelmektedir. Baba Joseph Barry II. Abdülhamit devrinde saray dişçiliği yapmış ve 1900 yılı civarı itibariyle Beyoğlu/Pera’nın Asmalımescit mahallesinde diş muayenehanesi maliki biridir. Albert bu meslekte babasını takip etmiş ve hayata gözlerini yumduğu sene olan 1962’ye kadar Mısır Apartmanı No: 33 Beyoğlu adresinde bilfiil diş hekimliği yapmıştır. Albert ve Joseph Barry hakkında topladığım bilgilerin bir kısmı esasen Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’ndeki ilgili maddeye dayanmaktadır: “Albert Barry 1890 doğumlu olup, II. Abdülhamit devrinde Konstantinopolis’in önemli diş hekimlerinden, Asmalımescit’te de bir muayenehanesi bulunan Albert Barry’nin oğludur. Albert 1940’lar ve 1950’ler boyunca babasının mesleğini yakınlardaki Mısır Apartmanı’nda seçkin hastalarına hizmet vererek sürdürmüştür. Önce hastaları, olan, Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı, Fahrettin Kerim Gökay gibi tanınmış isimlerle dostlukları oldu. Moda’da ikamet etmiş olup üç kız ve bir erkek evlat sahibidir. İlk kız evladının adı Elizabeth olup kendisine ekseriya takma adı olan ‘Bobo’ adıyla seslenilmektedir. 28 Aralık 1962’de 72 yaşındayken geçirdiği bir ameliyat esnasına hayatı son bulmuştur.” 1925-1932 yılları arasında Iraida Barry misafir öğrenci olarak Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi) devam etmiş ve Türk heykeltıraş İhsan Bey’in (Özsoy) öğrencisi olmuştur. Iraida burada portre üzerine uzmanlaşan çok başarılı bir heykel sanatçısı olup çıkmıştı ve 1932’de gittiği Paris’te ‘Bağımsız Sanatçılar Birliği’ne katılarak farklı sergilerde sanatını dünyaya duyurma imkânına erişmişti. 1929 ve 1932 yılları arasında Galatasaray’da açtığı sergilerle çalışmalarını Türkiyeli sanatseverlerin de beğenisine sunmuştu. 1936’da diğer üç heykel sanatçısı ile beraber Paris’te bir karma sergiye katılmıştı. Hayatının hatırı sayılır kısmını İstanbul’da geçirmiş olan Iraida 1981’de 82 yaşında iken Balıklı Rum Hastanesi’nde gözlerini yumdu. Aile fotoğrafları, evlerinin bugünün değişen peyzajında tam olarak nereye düştüğü belirlenememekle beraber Barry ailesinin Moda’da yaşadığına ve Büyükada’da bir yazlıkları olduğuna işaret etmektedir. Bu fotoğrafların kapsamı ve niteliklerinden anlaşıldığı üzere Barry ailesi fotoğraf sanatına oldukça hâkim ve fotoğraf çekmek için sık sık ve bilinçli olarak gezintiye çıkan bir aileydi. 1998’de Albert Barry’nin en genç yeğeni olan Avukat Kısmet Erkiner’le yaptığım görüşmede de Erkiner, dayısı Albert Barry’nin gerçekten mahir bir fotoğraf sanatçısı olduğunu ifade etmişti. Görünen o ki Albert, aile fertlerinin fotoğraflarını çekmediğinde kamerayı eline alan da babasıydı. Fotoğraf arşivi cam ve plastik negatiflerden meydana gelmekte ve büyük bir kısmı dijital ortama aktarıldı. Koleksiyonda ek olarak çok miktarda kartpostal, 7-8 fotoğraf albümü daha, 1917-18 dönemine ait bir günlük, gazete kupürleri, mektuplar ve küçük günlükler bulunuyor. Bunları incelemeye halen devam etmekteyim. Son olarak yakınlarda internette New York Columbia Üniversitesi’nde aynı aileye ait kayda değer bir arşiv bulunduğunu öğrendim. Elimizdeki arşivlerin ne derece örtüştüğünü görmek adına ileride bu kurumla bilgi alışverişine devam etmek niyetindeyim. (Oluşturan: Barry, Iraida Vyacheslavovna. 1899-. Ayrıca Londra’da Iraida Barry’e ait 1951 tarihli ‘L’anneau d’argent’ [Gümüş Yüzük], adlı bir hatırat olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun da incelenmesi gerekmektedir. Aşağıdaki Cengiz Kahraman tarafından araştırılan ve derlenen makale Atlas Tarih dergisinin 4. sayısında (Aralık 2010) yayınlanmıştır: İSTANBUL’DA PATENLİ HOKEY MODASI İstanbul’da hokey salgını, II. Meşrutiyetin ilanından sonra, 1908 yılı sonlarında Doğruyol Caddesinde (İstiklal Caddesi) Serkldoryan’ın hemen arkasında bulunan sokakta açılan ‘Skating Palas’ isimli eğlence yerinde başladı. Artidi ve Saltiel Kardeşlerin işlettiği Levantenler, İstanbul’da yaşayan yabancılar ve batı tarzı eğlenceye meraklı gençler tarafından çok ilgi gören bu yer, kısa sürede İstanbulluların; Meşrutiyetin ilanı ile çeşitlenen eğlence biçimlerinden biri oldu. Dönemin popüler mizah dergisi Kalem, konuyla ilgili karikatürler yayınladı. Derginin 1 Temmuz 1909 yılındaki 42. sayısında derginin sahibi ve baş çizeri Cem, Levantenler, Frenkler ve Osmanlı Beyzadelerini ‘Skating Palas’ta tekerlekli patenlerle kayarken tasvir etti. Aynı derginin 16 Eylül 1909 tarihli 53. sayısında reklam da yayınlan reklam bize mekânın kullanımı hakkında fikir vermektedir: ‘Skating Palas’ Beyoğlu’nda doğru yolda Serkldoryan’ın arkasında bu kere mücceden (yeni baştan) inşa edilmiş olan Skating salonu emsaline cidden faik (üstün) bir suretde yapılmıştır. Her gün sabah ve öğlen vakitleri ailelere ve akşamları umuma küşaddır (açıktır). 1912 yılına kadar Sermed Muhtar Alus’un tasviriyle ‘karınca gibi ziyaretçi, oluk gibi para çekti ve dört sene rakipsiz yaşadıktan sonra tavsadı gitti’. Said N. Duhani Beyoğlu’nun adı Pera iken isimli kitabında 19 şubat 1914 yılına ait yayınladığı bir belge bize hala eğlence yerinin popüler olduğuna dair ipucu vermektedir. BÜYÜK MİDİNET BALOSU Perşembe 19 şubat 1914, akşam saat 9’da 7 DEĞERLİ ÖDÜL VERİLECEKTİR En iyi 3 patenciye, en güzel 3 maskeye ve salon tangosunu en iyi yapacak 1 kişiye. Sermed Muhtar Akşam gazetesinde* yayınlanan Masal Olanlar yazı dizisinde burasını biletin iki çeyrek olduğu ve her çeşit lisanın işitildiği ama Türkçe’nin iştilmediği bir yer olarak anlatır. Parmaklıkla çevrili paten salonuna ahşap beyaz boyalı bir yerden girilir, eğer patenle kaymaya cesaret edilemezse parmaklığın arkasına geçilir palmiyelerle süslenmiş hasır koltuklara oturularak seyir keyfi yaşanırdı. Balkonda on oniki kişilik paiyanolu, davullu bir cazband ise hem kayanlara ritm duygusu sağlar hem de seyredenlerin kulaklarının pasını silerdi. Sermed Muhtar Bey, müşteri profilini ecnebi, Beyoğlu’nun tatlı su frenkleri müsyö ve matmazelleri, alafrangalığa meraklı gençler olarak çiziyor. ‘Skating Ring’ adı verilen pistte kaymak için vestiyerden on kuruş karşılığı paten kiralayıp kendilerini artistik numaralar yapmaya bırakan çiftlerden başka, tek başına sünepe sünepe biraz dolanıp pisti terkeden bahtsızlar da bulunmaktaydı. ‘Winter Palas’ adı verilen müzikhol, gece saat ondan onikiye kadar varyete gösterileri başlar, sonra kabare ile devam eder en nihayetinde de pistte tekerlekli ayakkabılarla hünerini gösteremeyenler için dans pistine dönüşürdü. Yazları kapalı olan mekan, baharları tenha olur ama kış aylarında sahiplerini ihya edecek bir kalabalığı kavuşurdu. Skating Palas’ın gördüğü ilgi üzerine Bebek ve Moda semtlerinde de paten salonları açıldı. Ziya Osman Saba çocukluğuna ait hatıraları anlattığı Değişen İstanbul kitabında Bebek Bahçesinin yanında (günümüzdeki Bebek vapur isklesenin bulunduğu yerde) bir patinaj salonu olduğunu hatırlıyor. ‘O zamanki Bebek Bahçesinin önünde şimdiki eğlenceli vapur iskelesi yoktu ama, bahçenin kendine mahsus başka bir eğlence yeri bir patinaj sahası vardı. O gazinoda çiftler bugünki gibi dans etmeyi bilmezlerdi ama, belki daha büyük bir marifet göstererek patinaj yapıyorlardı. Elinize eski eski modellerin, oraya buraya sıkışıp gizlenerek bugüne kadar gelebilen model dergilerinin geçtiği oluyormu bilmem?.. İşte o çimento üstünde uzun, geniş etekleri, ince belleri, şişkin göğüsleri, büyük ve tüllü şapkalarıyla oradan oraya kayan, kah tek kah kavalyeleriyle uçan, uçuşan madam veya matmazellerin hepsi bugün artık yalnız o model dergilerindedir. Arkamda paten tekerlekçilerinin vızıltısı işiltilir, önümden denizin şıpırtılı sesi gelirdi.’ 1917 yılında Skating Palas artık film gösterimleri de yapılan bir yer halini aldı. Sedat Simavi’nin Mehmed Rauf Bey’in Peçe adlı eserinden çektiği aynı isimli film ve yine aynı sene içinde çektiği Peçe ismli film Alemdar Sineması ve burada gösterildi. 1924 yılında İpekçi Kardeşler’in girişimiyle Melek adıyla sadece sinema salonu olarak kullanılmaya başladı. Günümüzde Emek Sineması olarak kullanılan mekan, bir süredir kapalı ve gelecekteki alacağı mimari kimliği ve eğlence biçimini merakla bekliyor. PATENLİ HOKEY LİGİ Mektebi Sultani öğrencileri de patenle kayarak eğlenmek için okullarının yakınındaki Skating Palas’a ziyaretlerde bulunuyorlardı. 1914 yılında patenli hokey takımı kuran Galatasatay Spor Klubü İstanbul’u ziyaret eden bir Amerikan askeri gemisi mürettabatı ve askerlerden oluşan ve kendilerine Scorpions adını uygun gören takımla Türkiye’deki ilk paten müsabakasını gerçekleştirdi. Adil Akşiote, Cevat, Haydar, Şekip, Rıza, Adnan, Bekir, Nusret, Nasır, İbrahim, Prens Muhsin, İbrahim, ilk kadrodaki ismlerdi. Sonraları takıma Nihat, Doktor Namık, Edip, Kamil, Sermet, Zeki, Baba Tahir, Suat, Adil, Necip, Sadi gibi isimler de katıldı. Bu 1920 yılı başına kadar spordan çok bir eğlence olarak algılandı. Mütareke yıllarında Taksim Stadı (günümüzde Taksim Gezisinin bulunduğu eski Topçu Kışlası) yanında açılan Sporting Palas’ta hokey maçları yapılmaya başladı. (İşgal kuvvetlerinde bu sporla ilgilenenlerin İstanbulda yaşayan ecnebi ve Levantenlerle eğlence amaçlı müsabakalar yaptıkları tahmin edilebilir.) 1923 ve 1924 yıllarında resmi bir özellik taşımayan özel bir lig kuruldu. Fenerbahçe, Galatasaray, Nişantaşı, Vefa ve Moda’da yaşayan Levantenlerden oluşan 5 takımlı bu ligde ilk şampiyonluğu Levanten takımı kazandı. 1924 yılının şampiyonu Nişantaşı oldu ve 1925 yılında lig de patenle kayma modası da bir daha hatırlanmamak üzere unutuldu. Beşiktaş ve Maçka’daki parklarda günümüzde gençler kay kay ve patenle hem eğleniyor hem de gösteri yapıyorlar ama bunun bir spor olabileceği onların ve seyircilerinin aklına gelmiyor! 1905 Goad haritasinda Skating Palace (‘Circle d’Orient’) kuzeyi / bugünün Emek Sinemasının yeri planda kırmızı simge ile görülüyor.
*Masal Olanlar, Akşam Gazetesi 2 haziran 1932. (İletişim Yayınları tarafından aynı ismle 1997 yılında yayınlandı). ARŞİV İÇERİĞİ Albümler: - Albert ve Iraida’ya ait albümler. Fotoğraflar (çeşitli formatlarda olarak yaklaşık 15,000 adet): - Albert ve ailesine ait İstanbul, Moda, Büyükada fotoğrafları. Belgeler: - Albert Barry’e ait 1917 - 1918 yıllarına ait, Iraida ile tanışmasını anlatan Fransızca ve Ingilizce günlükler. Cengiz Kahraman, 2011 Barry ailesi arşiv fotoğraf kolleksiyonu - bir miktar Izmir branşı |